Osmanlı kökenli toplumumuz yüzyıllardan beri geçmişten süre gelen alışkanlıklarını,örflerini sürdürmek ve unutmak istememekle birlikte ,günümüz siyasi liderler tartışmalarında Bugün ve Cumhuriyet döneminin kıyaslanması hususunda çeşitli görüş ayrılıkları yaşamaktadır.Bunlardan bugünün meşruiyet yapısını savunanların eleştirilerinden birisi de arapça harflerinin kullanımının iptal edilip,latin alfabesine geçilmekle okur yazar oranın düşmesi ve toplumun ''İslami yapısından uzaklaşmasına sebebiyet verildi'' düşüncesidir ve bu doğrultuda eleştiri okları Atatürk e yöneltilmektedir.
Harf devriminden başlamadan önce gözlerimizi 1908 ittihat ve terakki dönemine çevirmemiz gerekiyor.Dönemin, Türk ulusal kimliğini İslamiyetten bağımsız olarak tanımlama çabaları, özellikle İttihat ve Terakki'ye yakın aydınlar arasında ağırlık kazanırken alfabe tasarıları gündemde fazlaca yer kaplamıştır. Bundan biraz öncesine gidicek olursak da ilk teklif 1850-60 lı yılların fransızca bilen aydın kesimi tarafından gelmiştir.
Harf devriminin ilk adımları çok bilinmemekle beraber 1908-1911'de Latin temelli Arnavut Alfabesi ve 1922'de Azerbaycan'ın Latin alfabesi kabul edilmesiyle atılmıştır.
1911 yılında Manastır-Bitola'da Latin harfleriyle basılan ilk Türkçe gazete yayınlandı. Zekeriya Sami Efendi'nin neşrettiği adı Eças (Fransızca imlâ ile çıkan 'esas' diye okunan ve Cumartesi günleri yayınlanan bu gazetenin ancak birkaç sayısı günümüze ulaşmıştır..¹
Harf devriminin insanları bir anda cahilliğe sürüklediğini ve İslami toplum yapısından uzaklaştırdığını,ayrıca neden yapıldığını kavramakta güçlük çeken düşünceler için bu devrimi gerekli kılan hususlara dikkat çekmek isterim:
Öncelikle Osmanlıca yazısı halk tebaasının konuşma diline yetemiyordu.Osmanlıca Türkçe'nin ünlü seslerini ifade etmekte yetersiz kalmakla birlikte bir imla kargaşasını doğuruyordu.Yazılı basının ve resmi okul kitaplarının yaygınlaşması ile farklı bir alfabeye de sıkça ihtiyaç duyuldu...Bununla beraber küreselleşen Latin alfabesi,ülkenin içine empoze olan yabancı harfli tabelalar,kurulan uluslararası bağlantılardaki haberleşme güçlüğü ,ticari ilişkilerdeki karmaşalar bunu zorunlu kılmıştır.
1922 yılında Atatürk Halide Edip Adıvar'la yine bu konu hakkında tartışmış ve böylesi bir değişikliğe toplumun hazır olmadığını belirtmiştir.1923'teki İzmir İktisat Kongresi'nde de aynı yolda bir öneri sunulmuş, ancak öneri kongre başkanı Kazım Karabekir tarafından "İslam'ın bütünlüğüne zarar vereceği" gerekçesiyle reddedilmişti. .[2]
28 Mayıs 1928'de TBMM 1 Haziran'dan itibaren resmi daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasına yönelik bir yasa çıkarttı.Bu yasayla aynı zamanda da harf reformu için bir komisyon kuruldu.
Komisyonun tartıştığı konulardan biri eski yazıdaki kaf ve kef harflerinin yeni Türkçe alfabede q ve kq harfi alfabeden çıkartıldı. Yeni alfabenin hayata geçirilmesi için 5 ila 15 senelik geçiş süreçleri öngören komisyonda bulunan Falih Rıfkı Atay'ın aktardığına göre Atatürk "bu ya üç ayda olur, ya da hiç olmaz" diyerek zaman kaybedilmemesini istedi. [3] Alfabe tamamlandıktan sonra 9 Ağustos 1928'de Atatürk alfabeyi Cumhuriyet Halk Partisi'nin Gülhane'deki galasına katılanlara tanıttı harfleriyle karşılanması önerisiydi. Ancak bu öneri Atatürk tarafından reddedildi ve 11 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos'ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı
Anlaşılacağı üzere Atatürk'ü eleştirmeden önce o dönemin sosyal yapısına,devrimin gerekçelerine bakmak yanısıra tarihi bulgularada göz atmamız ve tarihi -klasik ama yerinde bir söz olan- zamanın şartlarına göre özümsemeli ve tartışmalıyız.
1^ http://tr.wikipedia.org/wiki/Harf_Devrimi
2^ G. L. Lewis, a.g.e., s.255.
3^ Falih Rıfkı Atay (1969). Çankaya. İstanbul. s. 440
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder